Ayetel Kürsi

Ayetel Kürsi hakkında Hadisi Şerif; "Yatağa girdin mi Ayetel Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz."

 

Vakıa Suresi Diyanet Meali (Vâkı'a Sûresî)

إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ. (١)

İzâ vekâ'âtilvâkiâ.

1-) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman,

لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ. (٢)

Leyse livâkâtihâ kâzibeh.

2-) Onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.

خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ. (٣)

Hâfidatun rafiâ.

3-) O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.

إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا. (٤)

İzâ ruccetilardu racce.

4-) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı,

وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا. (٥)

Ve bussetilcibâlu besse.

5-) Dağlar parça parça dağılıp,

فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا. (٦)

Fekânet hebâen munbesse.

6-) Dağılıp saçılmış toz olduğu,

وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً. (٧)

Ve kuntum ezvâcen selâse.

7-) Ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman,

فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ. (٨)

Feâshâbulmeymeneti mâ âshâbulmeymene.

8-) Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!

وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ. (٩)

Ve âshâbulmeş'emeti mâ âshâbulmeş'eme.

9-) Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ. (١٠)

Vessâbikunessâbikun.

10-) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir.

أُولَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ. (١١)

Ulâikelmukarrabun.

11-) İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir.

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ. (١٢)

Fi cennâtin nâim.

12-) Onlar, Naîm cennetlerindedirler.

ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ. (١٣)

Sulletun minelevvelin.

13-) Onların çoğu öncekilerden,

وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ. (١٤)

Ve kâlilum minelâhirin.

14-) Azı da sonrakilerdendir.

عَلَى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ. (١٥)

Âlâ sururim me'dune.

15-) Onlar, mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.

مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ. (١٦)

Muttekine 'âleyhâ mutekabilin.

16-) Karşılıklı yaslanmış vaziyette,

يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ. (١٧)

Yetufu aleyhim veldânun muhalledun.

17-) Ebediyen genç kalan uşaklar,

بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ. (١٨)

Biekvâbin ve ebârikâ ve ke'sim min mâ'in.

18-) Cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri,

لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ. (١٩)

Lâ yusaddâ'une ânhâ ve lâ yunzifun.

19-) İçmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları,

وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ. (٢٠)

Ve fâkihetim mimmâ yetehayyerun.

20-) Beğendikleri meyveleri,

وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ. (٢١)

Ve lâhmi tâyrim mimmâ yeştehun.

21-) Ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.

وَحُورٌ عِينٌ. (٢٢)

Ve hurun'in.

22-) İri gözlü huriler de vardır,

كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ. (٢٣)

Keemsâlillu'luilmeknun.

23-) Onlar için saklı inciler gibi.

جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ. (٢٤)

Cezâen bimâ kânu yâ'melun.

24-) (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)

لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا. (٢٥)

Lâ yesme'une fihâ lâğven ve lâ te'sime.

25-) Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.

إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا. (٢٦)

İllâ kîylen selâmen selâme.

26-) Sadece "selâm!", "selâm!" sözünü işitirler.

وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ. (٢٧)

Ve âshâbulyemini mâ âshâbulyemin.

27-) Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!

فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ. (٢٨)

Fi sidrim mahdud.

28-) Dikensiz sidir ağaçları,

وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ. (٢٩)

Ve tâlhîm mendud.

29-) Meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında,

وَظِلٍّ مَمْدُودٍ. (٣٠)

Ve zîllim memdud.

30-) Yayılmış sürekli bir gölgede,

وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ. (٣١)

Ve mâin meskub.

31-) Çağlayan bir su başında,

وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ. (٣٢)

Ve fâkihetin kesira.

32-) Çok çeşitli meyveler içinde,

لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ. (٣٣)

Lâ mâktu'âtin ve lâ memnu'â.

33-) Tükenmeyen ve yasaklanmayan,

وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ. (٣٤)

Ve furuşin merfu'â.

34-) Ve yüksek döşekler üzerindedirler.

إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً. (٣٥)

İnnâ enşe'nâhunne inşae.

35-) Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.

فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا. (٣٦)

Fece'âlnâhunne ebkârâ.

36-) Onları, bakireler yaptık.

عُرُبًا أَتْرَابًا. (٣٧)

Uruben etrabe.

37-) Hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli.

لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ. (٣٨)

Liâshâbilyemin

38-) Ahiret mutluluğuna erenler için.

ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ. (٣٩)

Sulletum minel'evvelin.

39-) Bunların birçoğu öncekilerden,

وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ. (٤٠)

Ve sulletum minelâhirin.

40-) Birçoğu da sonrakilerdendir.

وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ. (٤١)

Ve âshâbuşşimâli mâ âshâbuşşimâl.

41-) Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!

فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ. (٤٢)

Fi semumin ve hamim.

42-) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler.

وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ. (٤٣)

Ve zîllim min yâhmum.

43-) Zifirî bir gölge içinde,

لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ. (٤٤)

Lâ bâridin ve lâ kerim.

44-) Ne serin ve ne de yararlı olan.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُتْرَفِينَ. (٤٥)

İnnehum kânu kâble zâlike mutrafin.

45-) Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ. (٤٦)

Ve kânu yusîrrune alelhînsil azim.

46-) Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.

وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ. (٤٧)

Ve kânu yekulune eizâ mitnâ ve kunnâ turaben ve izâmen einne lemeb'usun.

47-) Diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?"

أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ. (٤٨)

Eve âbâunelevvelun.

48-) "Evvelki atalarımız da mı?"

قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ. (٤٩)

Kul innelevveline vel âhîrin.

49-) De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler,"

لَمَجْمُوعُونَ إِلَى مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ. (٥٠)

Lemecmu'une ilâ miykâti yevmim mâ'lum.

50-) "Mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır."

ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ. (٥١)

Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibun.

51-) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar!

لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ. (٥٢)

Leâkilune min şecerim min zakkum.

52-) Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.

فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ. (٥٣)

Femâliune minhelbutun.

53-) Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.

فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ. (٥٤)

Feşâribune âleyhi minelhâmim.

54-) Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.

فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ. (٥٥)

Feşâribune şurbelhim.

55-) Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.

هَذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ. (٥٦)

Hâzâ nuzuluhum yevmeddin.

56-) İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.

نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ. (٥٧)

Nâhnu hâlâknâkum felevlâ tusaddikun.

57-) Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?

أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ. (٥٨)

Efereeytum mâ tumnun.

58-) Attığınız o meniye ne dersiniz?!

أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ. (٥٩)

Eentum tahlukunehu em nâhnulhâlikun.

59-) Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ. (٦٠)

Nâhnu kaddernâ beynekumulmevte ve mâ nâhnu bimesbukîn.

60-) Aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.

عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ. (٦١)

Âlâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fi mâ lâ ta'lemun.

61-) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere.

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ. (٦٢)

Ve lekad âlimtumunneş etel ulâ felevlâ tezekkerun.

62-) Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!

أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ. (٦٣)

Efereeytum mâ tahrusun.

63-) Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!

أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ. (٦٤)

Eeentum tezre'unehu em nâhnuzzâriun.

64-) Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ. (٦٥)

Lev neşâu lece'âlnâhu hutamen fezaltum tefekkehun.

65-) Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:

إِنَّا لَمُغْرَمُونَ. (٦٦)

İnnâ lemuğramun.

66-) "Muhakkak biz çok ziyandayız!"

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ. (٦٧)

Bel nâhnu mâhrumun.

67-) "Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!"

أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ. (٦٨)

Efereeytumulmâellezi teşrabun.

68-) İçtiğiniz suya ne dersiniz?!

أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ. (٦٩)

Eentum enzeltumuhu minelmuzni em nâhnulmunzilun.

69-) Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ. (٧٠)

Lev neşâ'u ceâlnâhu ucacen felevlâ teşkurun.

70-) Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.

أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ. (٧١)

Efereeytumunnârelleti turun.

71-) Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!

أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ. (٧٢)

Eentum enşe'tum şeceretehâ em nâhnul munşiun.

72-) Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ. (٧٣)

Nâhnu ce'âlnâhâ tezkireten ve metâ'ân lilmukvin.

73-) Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ. (٧٤)

Fesebbih bismi rabbikel'azim.

74-) O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).

فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ. (٧٥)

Felâ uksimu bimevâkî'innucum.

75-) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,

وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ. (٧٦)

Ve innehu lekasemun lev ta'lemune azim.

76-) Eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.

إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ. (٧٧)

İnnehu le kur'ânun kerim.

77-) O, elbette değerli bir Kur'an'dır.

فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ. (٧٨)

Fi kitabim meknun.

78-) Korunmuş bir kitaptadır.

لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ. (٧٩)

Lâ yemessuhu illelmutahherun.

79-) Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.

تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ. (٨٠)

Tenzilun min rabbil âlemin.

80-) Âlemlerin Rabb'inden indirilmedir.

أَفَبِهَذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ. (٨١)

Efebihâzelhâdisi entum mudhinun.

81-) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz,

وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ. (٨٢)

Ve tec'âlune rizkakum ennekum tukezzibun.

82-) Ve Allah'ın verdiği rızka O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ. (٨٣)

Felevlâ izâ beleğâtilhulkum.

83-) Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!

وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ. (٨٤)

Ve entum hîneizin tenzurun.

84-) Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَكِنْ لَا تُبْصِرُونَ. (٨٥)

Ve nâhnu akrabu ileyhi minkum ve lâkin lâ tubsîrun.

85-) Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.

فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ. (٨٦)

Felevlâ in kuntum ğâyre medinin.

86-) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz,

تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ. (٨٧)

Terci'uneha in kuntum sadikîn.

87-) Ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!

فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ. (٨٨)

Feemmâ in kâne minelmukarrabin.

88-) Fakat (ölen kişi) Allah'a yakın kılınmışlardan ise,

فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ. (٨٩)

Feravhun ve reyhânun ve cennetu nâ'im.

89-) Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ. (٩٠)

Ve emmâ in kâne min âshâbilyemin.

90-) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise,

فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ. (٩١)

Feselâmun leke min âshâbilyemin.

91-) Kendisine, "Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!" denir.

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ. (٩٢)

Ve emmâ in kâne minelmukezzibineddallin.

92-) Ama haktan sapan yalancılardan ise,

فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ. (٩٣)

Fenuzulum min hamim.

93-) İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.

وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ. (٩٤)

Ve tasliyetu cahîm.

94-) Bir de cehenneme atılma vardır.

إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ. (٩٥)

İnne hâzâ lehuve hâkkulyâkîn.

95-) Şüphesiz bu, kesin gerçektir.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ. (٩٦)

Fesebbih bismi rabbikel azîm.

96-) Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.

Diğer Sitelerimiz



Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. En kısa zamanda ses dosyaları da eklenecektir.

İletişim