Ayetel Kürsi
Ayetel Kürsi hakkında Hadisi Şerif; "Yatağa girdin mi Ayetel Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz."
حم (١)
1-)
Diyanet: Hâ Mîm.
Diyanet Vakfı: Hâ. Mîm.
E. Hamdi Yazır: Hâ, mîm.
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ (٢)
2-)
Diyanet: Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
Diyanet Vakfı: Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,
E. Hamdi Yazır: O apaçık Kitab'a andolsun ki,
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ (٣)
3-)
Diyanet: Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
Diyanet Vakfı: Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.
E. Hamdi Yazır: Biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ (٤)
4-)
Diyanet: Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Diyanet Vakfı: Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.
E. Hamdi Yazır: O gecede her hikmetli iş tarafımızdan ayrılır.
أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ (٥)
5-)
Diyanet: Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Diyanet Vakfı: (Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.
E. Hamdi Yazır: Bir emir olarak. Peygamberler göndeririz.
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (٦)
6-)
Diyanet: Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Diyanet Vakfı: Senin Rabb'inin acıması gereği olarak (gönderdiyimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar,vahiylerimizi bildiririz) .Doğrusu o işitendir ,bilendir.
E. Hamdi Yazır: Rabbin tarafından bir rahmet olarak. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (٧)
7-)
Diyanet: Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Diyanet Vakfı: Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
E. Hamdi Yazır: Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (٨)
8-)
Diyanet: O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Diyanet Vakfı: O'ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
E. Hamdi Yazır: Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ (٩)
9-)
Diyanet: Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
Diyanet Vakfı: Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
E. Hamdi Yazır: Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ (١٠)
10-)
Diyanet: Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.
Diyanet Vakfı: Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.
E. Hamdi Yazır: Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.
يَغْشَى النَّاسَ هَذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ (١١)
11-)
Diyanet: (O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.
Diyanet Vakfı: Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.
E. Hamdi Yazır: Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ (١٢)
12-)
Diyanet: İnsanlar, "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz" derler.
Diyanet Vakfı: (İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).
E. Hamdi Yazır: O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler.
أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ (١٣)
13-)
Diyanet: Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.
Diyanet Vakfı: Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
E. Hamdi Yazır: Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ (١٤)
14-)
Diyanet: Sonra ondan yüz çevirdiler ve "Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!" dediler.
Diyanet Vakfı: Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.
E. Hamdi Yazır: Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler.
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ (١٥)
15-)
Diyanet: Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski hâlinize döneceksiniz.
Diyanet Vakfı: Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.
E. Hamdi Yazır: Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنْتَقِمُونَ (١٦)
16-)
Diyanet: Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
Diyanet Vakfı: Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.
E. Hamdi Yazır: Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ (١٧)
17-)
Diyanet: Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti.
Diyanet Vakfı: Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi.(Şöyle diyerek)
E. Hamdi Yazır: Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (١٨)
18-)
Diyanet: O, şöyle demişti: "Allah'ın kullarını (esaret altındaki İsrailoğullarını) bana teslim edin. Çünkü ben güvenilir bir peygamberim."
Diyanet Vakfı: "Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm"
E. Hamdi Yazır: O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ (١٩)
19-)
Diyanet: "Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum."
Diyanet Vakfı: Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.
E. Hamdi Yazır: Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.
وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ (٢٠)
20-)
Diyanet: "Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
Diyanet Vakfı: Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.
E. Hamdi Yazır: Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.
وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ (٢١)
21-)
Diyanet: "Bana inanmadınızsa benden uzak durun."
Diyanet Vakfı: Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.
E. Hamdi Yazır: Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın."
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ (٢٢)
22-)
Diyanet: Sonra Mûsâ, Rabbine, "Bunlar günahkâr bir toplumdur" diye seslendi.
Diyanet Vakfı: Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.
E. Hamdi Yazır: Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.
فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (٢٣)
23-)
Diyanet: Allah da şöyle dedi: "O hâlde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz."
Diyanet Vakfı: Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.
E. Hamdi Yazır: Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ (٢٤)
24-)
Diyanet: "Denizi açık hâlde bırak." Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
Diyanet Vakfı: Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
E. Hamdi Yazır: Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (٢٥)
25-)
Diyanet: Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.
Diyanet Vakfı: Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler,çeimeler,
E. Hamdi Yazır: Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (٢٦)
26-)
Diyanet: Nice ekinler, nice güzel konaklar!
Diyanet Vakfı: Ekinler, güzel konaklar,
E. Hamdi Yazır: Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ (٢٧)
27-)
Diyanet: Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
Diyanet Vakfı: Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!
E. Hamdi Yazır: Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!
كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ (٢٨)
28-)
Diyanet: İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık.
Diyanet Vakfı: İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
E. Hamdi Yazır: İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ (٢٩)
29-)
Diyanet: Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
Diyanet Vakfı: Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
E. Hamdi Yazır: Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ (٣٠)
30-)
Diyanet: Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
Diyanet Vakfı: Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
E. Hamdi Yazır: Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
مِنْ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ (٣١)
31-)
Diyanet: Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
Diyanet Vakfı: Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
E. Hamdi Yazır: Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ (٣٢)
32-)
Diyanet: Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.
Diyanet Vakfı: Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
E. Hamdi Yazır: Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ (٣٣)
33-)
Diyanet: Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.
Diyanet Vakfı: Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
E. Hamdi Yazır: Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
إِنَّ هَؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ (٣٤)
34-)
Diyanet: Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: "İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
Diyanet Vakfı: Onlar (müşrikler) diyorlar ki:
E. Hamdi Yazır: Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ (٣٥)
35-)
Diyanet: Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: "İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
Diyanet Vakfı: "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
E. Hamdi Yazır: "Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (٣٦)
36-)
Diyanet: "Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin."
Diyanet Vakfı: " Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."
E. Hamdi Yazır: Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ أَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ (٣٧)
37-)
Diyanet: Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi.
Diyanet Vakfı: Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
E. Hamdi Yazır: Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ (٣٨)
38-)
Diyanet: Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.
Diyanet Vakfı: Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
E. Hamdi Yazır: Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (٣٩)
39-)
Diyanet: Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.
Diyanet Vakfı: Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
E. Hamdi Yazır: Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ (٤٠)
40-)
Diyanet: Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.
Diyanet Vakfı: Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ (٤١)
41-)
Diyanet: O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
Diyanet Vakfı: O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.
E. Hamdi Yazır: O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (٤٢)
42-)
Diyanet: Yalnız, Allah'ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
Diyanet Vakfı: Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.
E. Hamdi Yazır: Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ (٤٣)
43-)
Diyanet: Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.
Diyanet Vakfı: Şüphesiz zakkum ağacı,
E. Hamdi Yazır: Gerçekten zakkum ağacı,
طَعَامُ الْأَثِيمِ (٤٤)
44-)
Diyanet: Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.
Diyanet Vakfı: Günahkârların yemeğidir.
E. Hamdi Yazır: Günahkârların yemeğidir.
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ (٤٥)
45-)
Diyanet: O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
Diyanet Vakfı: O, karınlarda maden eriyiği kaynar.
E. Hamdi Yazır: O pota gibi karınlarda kaynar.
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ (٤٦)
46-)
Diyanet: O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
Diyanet Vakfı: Sıcak suyun kaynaması gibi .
E. Hamdi Yazır: O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَى سَوَاءِ الْجَحِيمِ (٤٧)
47-)
Diyanet: (Allah, görevli meleklere şöyle der:) "Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin."
Diyanet Vakfı: (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!
E. Hamdi Yazır: Allah meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ (٤٨)
48-)
Diyanet: "Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün."
Diyanet Vakfı: Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!
E. Hamdi Yazır: "Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün."
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ (٤٩)
49-)
Diyanet: (Deyin ki:) "Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?"
Diyanet Vakfı: (Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!
E. Hamdi Yazır: Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.
إِنَّ هَذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ (٥٠)
50-)
Diyanet: "İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!"
Diyanet Vakfı: İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
E. Hamdi Yazır: İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ (٥١)
51-)
Diyanet: Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler.
Diyanet Vakfı: Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
E. Hamdi Yazır: Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (٥٢)
52-)
Diyanet: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
Diyanet Vakfı: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
E. Hamdi Yazır: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ (٥٣)
53-)
Diyanet: İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.
Diyanet Vakfı: İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
E. Hamdi Yazır: Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ (٥٤)
54-)
Diyanet: İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
Diyanet Vakfı: İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.
E. Hamdi Yazır: İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ (٥٥)
55-)
Diyanet: Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
Diyanet Vakfı: Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
E. Hamdi Yazır: Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَى وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ (٥٦)
56-)
Diyanet: Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
Diyanet Vakfı: İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).
E. Hamdi Yazır: Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (٥٧)
57-)
Diyanet: Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır.
Diyanet Vakfı: (Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.
E. Hamdi Yazır: (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (٥٨)
58-)
Diyanet: (Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
Diyanet Vakfı: Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.
E. Hamdi Yazır: Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ (٥٩)
59-)
Diyanet: Artık sen (onların başına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
Diyanet Vakfı: (Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
E. Hamdi Yazır: Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.
Diğer Sitelerimiz
Arapça Latin harf Arapça okumada zorluk çekenlere kolaylık olması açısından konulmuştur. En kısa zamanda ses dosyaları da eklenecektir.